23 Şubat 2022 Çarşamba

Aylar Sonra İstanbul’u Gezdim

 

Korona Virüsü çıktığından beri İstanbul’u neredeyse hiç gezmemiştim. Sadece bir kere arkadaşım ile Ortaköy’e gitmiştik. Bu cumartesi sokağa çıkma yasağı olmadığı için ve artık yaz geldiğinden dolayı biraz gezeyim dedim. Normalde çok yürüyen biriyim ama son zamanlarda evden dışarı sadece işe gidip gelmek için çıktığımdan olsa gerek yürümüyorum. Aslında ben adaları gezmek istiyordum. Daha önce hiç adalara gitmedim. Her hafta bir adayı yürüyerek gezmeyi planlıyordum. Ama hava durumunda bu hafta cumartesi yağmurlu görünüyordu. Ben de adaları gezmeye bu hafta değil başka bir zaman başlamayı uygun gördüm. Gezimin temasını camileri gezmek olarak değiştirdim.

Gezimin odağında Ayasofya ve Süleymaniye cami vardı. Sonradan arkadaşlarımla aramda müze kart mevzusu geçti. Arkadaşımdan İş Bankası kartını aldım. İlk olarak İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne İş Bankası’nın kredi kartı ile girebilirsem girmeyi planladım.

Öğlen uyandım. Arkadaşlarımla kahvaltı yaptım. İki arkadaşım da İstanbul’un başka yerlerini gezmek için gidiyordu. Birlikte metro ile yola çıktık. Aksaray’da metrodan inerek tramvaya geçtik. Metro’dan tramvaya yürürken girdiğimiz sokakta dikkatimi çeken bir şey oldu. Çok fazla Somali bayrağı vardı. Büyük ihtimalle Somali’de bayrak fabrikası yoksa Somali’nin hiç bir yerinde bu kadar çok Somali bayrağı yoktur. Yabancı bir gezginin YouTube videosunu izlerken Türkiye’de en dikkatini çeken şeylerden birinin her tarafta Türk bayrağı olması olduğunu söylüyordu. Ama ben yürüyüşüm sırasında Türk bayrağından çok Somali bayrağı gördüm.


Arkeoloji Müzesi

İlk hedefim Arkeoloji Müzesi olduğu için tramvaydan Gülhane durağında indim. Arkeoloji Müzesine giderek kapıda bekleyen güvenlik görevlilerinden birine İş Bankası’nın kredi kartının müze kart olarak hala kullanılıp kullanılmadığını sordum. İş Bankası’nın anlaşması bittiği için Müze Kart olarak geçmiyormuş artık. Ben de geri döndüm. Gülhane parkı çok kalabalıktı.


Ayasofya ve III. Ahmet Çeşmesi

Şansımı çok kalabalık değilse Ayasofya’da denemek için yürümeye başladım. Normalde tramvay yolunu takip ediyordum hep. Ama bu kez dün haritada gördüğüm 3. Ahmet çeşmesine çıkan sokaktan yürüdüm. Kalabalık olmayan bir sokaktı. Hoşuma gitti. Bir yanda Ayasofya’nın arka tarafı diğer yanda eski ahşap İstanbul evlerinin yeni versiyonları güzel bir görüntü sunuyorlardı. Ayasofya’nın girişine baktığımda çok kalabalık olduğunu gördüm. O yüzden Ayasofya’yı da gezi rotamdan çıkarmak zorunda kaldım.


Bukoleon Sarayı

3. Ahmet Çeşmesi’nin orada biraz dinlendikten sonra telefonumdan haritaya bakarak gideceğim yeni hedefimi belirledim. Yeni hedefim Bukoleon Sarayı kalıntılarıydı. Surları takip ederek denize ulaştım. Kennedy Caddesinde ilerleyerek Bukoleon Sarayı’na ulaştım. Ama restorasyon yapılıyormuş ve uzun duvar gibi brandalarla örtülmüştü. Bu yüzden hiç bir şey göremedim. Bu sarayı görmek istememin nedeni Bizans’tan kalma eserlere Türkiye’de hiç önem verilmiyor, sanki bizden önce bu topraklarda Bizans yokmuşçasına geri plana atılıyor. Ama ben Türkler bu topraklara gelmeden önce bu toprakların nasıl bir yer olduğunu bilmek, hissetmek istiyorum. Bu yüzden bu sarayı görmeye gittim ama yine hedefime ulaşamadım.


Küçük Ayasofya Cami

Hayal kırıklığıyla yavaş yavaş yürürken aklıma Bukoleon Sarayı’nın yakınında Küçük Ayasofya Cami’nin olduğu geldi. Buraya kadar gelmişken bir uğrayayım dedim. Caminin dışındaki bilgilendirme yazısını okurken tıpkı Ayasofya gibi kiliseden camiye çevrildiğini öğrendim. Bahçesine girerek Küçük Ayasofya camine yakından baktım ama içerisine girmedim. Küçük Ayasofya Cami’den Sultan Ahmet’in oraya geldim. Dikili Taş ve etrafını biraz gezdikten sonra oturarak biraz dinlendim. Dinlenirken annemle konuştum ve yeni rotamı belirledim: Süleymaniye Cami.


Tramvaya binerek Eminönü’nde indim. Yürüyerek Süleymaniye Cami’ne gittim. Eminönü aşırı derecede kalabalıktı. Daha önce koyduğum 3 hedefi de gezemememin verdiği hayal kırıklığı bir yandan kalabalık bir yandan sıcak bir yandan baya verimsiz bir gezi oluyordu. Özellikle sıcak hiç huyum olmamasına rağmen yarım saatte bir mola vermeme neden oluyordu. Evden çıkarken hava kapalı olduğu için yanıma ince bir mont almam da cabası.


Süleymaniye Cami

Süleymaniye Cami kalabalık değildi. Önce caminin yanındaki Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan Türbesine gittim. Burada ilgimi çeken iki şey oldu. Biri mezarlıklar arasında neden yapıldığını çözemediğim ama çok güzel bir şekli ve güzel işlemeleri olan bir taş vardı. İkinci ilgimi çeken şey de Kanuni ve Hürrem’in türbelerinde pencerelerin kapısı örtülmesin diye konulmuş ağır ve metalden tutulacak yerleri olan taşlar vardı. Türbeler bildiğimiz türbelerdendi. Uzun süredir türbeye girmediğim için iki türbenin de içerisine girdim tabii. Ama dua filan etmedim.


Sonrasında manzarası güzel bir bahçeye çıktım. burada biraz kalabalık vardı işte. herkes fotoğraf çekiyordu. Ben manzarayı sonraya bırakarak caminin içerisine girdim. Süleymaniye Cami’nin içerisi Sultan Ahmet Cami ile kıyaslandığında pek görülesi değildi. Fazla oyalanmayarak camiden çıkarak manzaralı bahçeye gittik boydan boya yürüdüm. Fotoğraf çekmek istesem de fotoğraf çekinilecek en uygun yer çok kalabalıktı bu yüzden manzarayı biraz kıyıdan köşeden izlemekle yetinerek tekrar yola çıktım.


Kalenderhane Cami

Vezneciler metro durağına geldim. Buradan eve gidecektim ama geri dönmeden önce bir kaç yer daha görebilmek için Şehzade Cami’nin oraya doğru yürüdüm. Yaşadığım hayal kırıklıklarından olsa gerek Şehzade Cami’nin bahçesine bile girmedim. Kenarından dolaştım. Caminin yanındaki parkın içinden geçerek tarihi su kemerinin altından geçerek Veznecilere doğru geri yürümeye başladım. Vefa Bozacısını geçtikten sonra tarihi bir kapı tarzı bir şey gördüm. Çıkmaz sokaklardan sonra bu yol baya dikkatimi çekti bu yüzden bu yola sapmaya karar verdim. Bu yol beni Kalenderhane Cami’ne çıkardı. İçerisine girmedim ama cami gezme temalı bu gezimde gördüğüm en güzel cami burasıydı. Sonradan internetten içerisine de baktım içerisi de güzelmiş. Bir ara kesin içerisine de gireceğim. Bu camiyi güzel yapan sui generis yani benzersiz, farklı oluşu. Hep aynı tarz camileri görmekten bıktım artık.


Sonrasında Veznecilere dönerek gezimi bitirdim. Bu gaziye çıkarken amacım daha önce hiç gitmediğim İstanbul’un bir kaç ünlü tarihi yerine gitmek ve yürüyüş yapmaktı. Süleymaniye Cami sağ olsun bu iki amacımı yerine getirebildim. Aşağı yukarı 8 kilometre yol yürümüşüm. Sonuç olarak bacaklarımı yürümeye alıştırma niteliğinde olan bu gezi son anlarında güzelleşerek yeni gezilere umut ışığı oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder